
2019 yılının Aralık ayında Çin’in Hubei eyaletinin başkenti Wuhan’da başlayan ve Çin yeni yıl tatili sonrasında İran ve İtalya’dan yoluna devam ederek tüm dünyaya yayılan Coronavirüs, sağlık tehdidinin yanı sıra ekonomik ve toplumsal dengeler açısından da büyük bir endişenin kaynağını oluşturdu.
Hemen tüm ülkelerde ekonomik faaliyetlerin büyük ölçüde durması ve önemli sağlık ve sosyal yardım bütçelerine ihtiyaç duyulması, ülke ekonomilerini ciddi bir sorunla karşı karşıya getirdi. Yıl içerisinde birçok ülkede ekonomik büyüme trendlerinin önemli ölçüde düşeceği anlaşıldı.
Küresel ekonomide tedarik zincirinin bozulması, ticaretin ve üretimin olumsuz etkilenmesi nedeniyle birçok sektörde faaliyetlerin durma noktasına gelmesi, seyahatlerin kısıtlanması, sağlık endişesiyle fabrikaların ve işyerlerinin kapanması, büyüklü küçüklü birçok işletmenin batma tehlikesiyle karşı karşıya kalması, öncelikle işsizliğin ve yoksulluğun artması endişelerini artırdı ve yaygınlaştırdı.
Coronavirüs salgını sonrasında Dünya’da yerleşik dengelerin bozulacağı, büyük bir değişimin yaşanacağı ve birçok şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağı artık herkesin kabul ettiği gerçeklerdir. Aslında, bu büyük değişimin yaşanacağı yıllardır biliniyor ve konuşuluyordu. Bilgisayarlar, robotlar ve yapay zekâ bu değişimin işaretlerini zaten veriyorlardı. Değişim kaçınılmazdı. İnsanlığın bilgi birikiminin üstel artış hızıyla katlanarak büyümesi kesinlikle büyük bir değişimi gerekli kılıyordu. Ancak bu değişimin ne zaman ve nasıl olacağı bilinmiyordu.
2000’li yılların başlarından itibaren; “önümüzdeki 10 yıl içinde en büyük şirketler listesinde ilk sıralarda yer alacak olanlar daha henüz kurulmadı” ya da “önümüzdeki 10 yıl içinde dünyada en çok satılacak ürünlerin belki yarıdan fazlası henüz icat edilmedi” şeklinde ifadeler sıklıkla kullanılıyordu. Benzer şekilde, “bugün ilkokula başlayan çocukların yarıdan fazlası henüz ismini dahi bilmediğimiz iş alanlarında çalışacaklar” ifadesi de sıklıkla tekrarlanıyordu. Ayrıca, o yıllarda bile, son beş yılda bilim ve teknoloji alanında sağlanan gelişmelerin tüm insanlık tarihi boyunca sağlanan gelişmelerden daha fazla olduğu görüşü savunuluyordu. Bütün bunların üstüne, yalnızca son beş yılda ortaya çıkan inovatif buluşlar, ürünler ve iş modelleri düşünüldüğünde de değişimin hızı açıklıkla görülecektir.
Coronavirüs’ün Dünya çapında bir etki yaratması sonrasında, bilimsel ve teknolojik alanda gelinen nokta, ekonomik olduğu kadar, çok önemli toplumsal, siyasal, yasal, çevresel değişimleri tetikleyecektir.
Ancak, bu durum, komplo teorilerinin öne sürdüğü gibi, her insanın deri altlarına yerleştirilecek çiplerle kontrol edildiği diktatörlüklere ya da insanların işsizliğe ve yoksulluğa sürüklendiği kaos ekonomilerine ve anarşiye doğru evrilmeyecektir. İnsanlık, bilim ve teknoloji geliştirdiği kadar, yüzyıllar süren mücadeleler sonucu özgür ve özgün insan olma ve demokratik toplum bilinci ve insan onuruna yakışır şekilde yaşama kültürü de geliştirmiştir. Nasıl bir yaşam hakkı olduğunu bilecek ve isteyecek olgunluğa ulaşmıştır.
Kısa dönemde, bazı iş alanlarının gerekliliklerini yitireceği, bazı mesleklerin geçerliliklerini kaybedeceği ve büyük oranda işsizlik yaşanacağı doğrudur. Ancak, bu durum insanlık tarihinde hep olmuştur. Matbaanın Osmanlı’ya 300 yıl geç gelmesinin nedeni dini kitapları elle yazan yazıcıların direnişi olmuştur. 16. ve 17. Yüzyılda İngiltere’de geliştirilen buharlı dokuma tezgâhı, el tezgahıyla çalışan 800.000 dokuyucuyu işinden etmiştir. Sonrasında fabrikalar ateşe verilmiş, makineler kırılmıştır. Almanya’da bu makineler, şehir meclislerinin kararlarıyla yakılmıştır. Ancak bu teknolojiler, uzun dönemde kaybına yol açtıklarından çok daha fazla istihdam yaratan fırsat kaynakları olmuştur.
21. yüzyılın teknolojileri, kaçınılmaz olarak bazı alanlarda ciddi işsizliklere neden olacaktır. Bazı firmalar işlevsiz kalacak ve kapanacaktır. Ancak, insan ihtiyaçlarının sınırsız ve kaynakların da kıt olduğundan söz eden ekonomi bilimi ve bir ihtiyacın karşılanması durumunda bir başka ihtiyacın gündeme geleceğinden söz eden Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi kuramı var oldukça ürün ve hizmet üretimi hiç durmayacaktır. Bu tür üretimleri yapacak işletmelere de her zaman ihtiyaç duyulacaktır. Belki bu işletmelerde insanın fiziksel gücüne gerek olmayacaktır. Ancak, insan zekâsının, yaratıcı, buluşçu dehasının, hayal gücünün, merak ve öğrenme içgüdüsünün gerekli olduğu birçok yeni iş alanı olacaktır. Bu iş alanlarında kendilerine yüksek gelirler sağlayacak işler bulanlar ise geleneksel eğitim sistemi dışında kendilerine yeni yetkinlikler kazandıracak eğitimler almış ve kendilerini yetiştirmiş olan ileri görüşlü insanlar olacaktır. Hazırlıklarını yapmış olan insanlar için bu değişim fırtınası, kriz değil fırsat yaratacaktır.
Hangi alanların gelecekte iş potansiyeli yaratacağına ilişkin trend analizleri yıllardır yapılmaktadır ve böyle bir dönüşümün gerçekleşeceği, vizyoner liderler, bilim insanları ve yazarlar tarafından defalarca dile getirilmiştir.
Bugün, Dünya’da birçok yerleşik düzen, alışılmış sistem ve oturmuş denge değişmektedir. Kuşkusuz sarsıntılar ve rahatsızlıklar yaşanacaktır. Ancak, er ya da geç yeni bir düzen ve denge kurulacaktır. Ekonomi, toplum, doğa, politika, yasalar, teknoloji ve benzerleri kendi içlerinde alt ve üst katmanları olan açık sistemlerdir. Genel Sistem Teorisine göre her sistemin negatif entropi özelliği vardır ve her sistem çevresiyle etkileşim içerisinde, kendisini bozan, aksatan, karıştıran veya durduran etkenlerle mücadele eder, bunları ortadan kaldırır, kendisini yeniler ve dengesini yeniden kurar.
Qui vivra verra!