Güven, insanın dürüstlüğüne, bütünlüğüne ve haklılığına inanmak, ondan emin olmaktır. Güvenin dereceleri veya türleri vardır. Sorgusuz, koşulsuz inanmaktan ve iman etmekten başlayıp bilinçli olarak güçlü nedenlere dayalı bir biçimde güven duymaya ve kayıt ve kontrollerle güvencenin sağlanmasına kadar değişen durumlar vardır.
Bunlar birbirlerinden farklı değillerdir, bir sürecin aşamalarıdır ve daha önemlisi durumsallık gösterirler. Bir kişiye, kendisinin dürüst, yetenekli ve güvenilir bir kişi olduğunu söylediği için güvenmek bazen aşırı iyimserlik hatta saflık olabilir ve hiç arzulanmayan sonuçlar verebilir. Güven, aynı zamanda öngörülebilirliğin de kazanılmasıdır.
Güven bir sistemin en uygun biçimde işleyebilmesi için zorunludur. Güven olmaksızın insanlar, ekipler, bölümler, birimler arasında işbirliği olamaz. Karşılıklı güven olmadığında her birey ya da birim kendi kısa dönemli çıkarlarının peşine düşecek, kurumsal amaçları düşünmeyecek ve kararlarını sistemi düşünerek vermeyecektir. Bu nedenlerle, yönetim anlayışında bir dönüşüm kaçınılmazdır. Dönüşüm, yeni ilkelerin benimsenmesi ve sistemi oluşturan bütün parçaların bütünleştirilmesi anlamına gelmektedir. Dönüşüm bireyle başlar. Bir liderin görevi dönüşümü kolaylaştıracak güven ortamını yaratmaktır. Herkesin kendisini korkusuzca değerlendirebileceği ve gelişme alanlarıyla yüzleşebileceği ortamları yaratmak değişim liderlerinin görevidir.
Güven, günümüzün organizasyonlarında vazgeçilmez önemi olan bir unsurdur ve adeta her şeyi bir arada tutan, birleştiren tutkaldır. Güvenin sağlanması, çalışanları organizasyonun geleceğinin ortakları konumuna getirmektedir. Performansı yalnızca iyileştirmek için değil, zor ve bunalımlı dönemlerde de varlığı sürdürebilmek için vazgeçilmez unsur güvendir. Organizasyonun bunalımlı dönemleri aşabilmesi için ihtiyaç duyacağı nefes odası, bir güven rezervinin olmasıdır. Küçülme ve yeniden yapılanma gibi sıkıntılı dönemlerde yapıcı enerjiyi sağlayacak olan organizasyondaki güven rezervidir.
İnsanlar geçmişte iyi çalıştıklarında, bağlılık gösterdiklerinde ve yeterli sonuçlar ürettiklerinde istedikleri kadar işlerinde kalabileceklerini düşünmüşler ve liderlerine güvenmişlerdir. O dönemlerde bu düşüncelerinin doğruluğunu test etmek akıllarından geçmemiştir. Ancak iş dünyasında bunun böyle olmadığını yaşayarak öğrenmişlerdir. Günümüzdeki hızlı değişim ve yaşanan ekonomik ve sosyal istikrarsızlık insanlardaki güvensizlik duygusunu artırmıştır. Çoğu organizasyonda çalışanlar, yönetime güven duymamakta, verilen sözlerin tutulacağına inanmamaktadır.
Günümüzde karşılıklı güvensizliğe dayalı bir yönetim anlayışı vardır ve bunun maliyeti çok yüksektir. Güven eksikliği iş dünyasını hemen her yönden olumsuz etkilemektedir. Yönetimin derin, geniş ve güçlü bir güven kültürü bakış açısına; işbirliği ruhuna, ortak sahiplenme anlayışına ve kazan-kazan yaklaşımına dayalı olması gerekir.
Güvensizlik, iş dünyasında basit ya da karmaşık her işlemin, sürecin ya da iş anlaşmasının çok ayrıntılı ve çok uzun bir biçimde yazılı hale getirilmesine, hukukçular tarafından dikkatle incelenmesine, onaylatılmasına, karşılıklı imzalanmasına ve sonuçta ciddi zaman ve para kayıplarına neden olmaktadır. Bu gerçekte önemli bir maliyettir.
Güven, yönetimin davranışlarıyla artırılabilir ya da azaltılabilir. Eğer bir organizasyon, çalışanlarına karşı açık ve dürüst değilse, verilen sözler tutulmuyorsa, iletişim kanalları bir yerlerde kapatılıyorsa, işler saklı ve gizli yürütülüyorsa, çalışanlar sürekli ve sistemli olarak karar alma sürecinin dışında bırakılıyorsa orada güvenin kaybolması kaçınılmaz olacaktır.
Organizasyonlarda en çok ihtiyaç duyulan duygu, emek harcanarak kazanılmış ve zenginleştirilmiş olan güvendir. Organizasyonlarda kayıpları azaltmak, kaynakları daha etkin kullanmak ve bürokratik bataklıklara saplanmış olanların yaratıcı enerjilerini özgür bırakmak için gerekli olan duygu budur.
Güven, dostluk, kardeşlik, paylaşma, dayanışma ve adalet duygularını akla getirebilir. Ancak iş dünyasındaki güven, dostluk-arkadaşlık duygusundan çok yetkinliğe ve güvenilirliğe gösterilen saygıdan kaynaklanır. Dostluk, adalet, haklara saygı güven için gerekli ancak yetersiz koşullardır. İçsel bağlantılılık, yetkinlik ve güvenilirlik de büyük önem taşır. Dürüstlük, güven için şüphesiz her durumda bir ön koşuldur. Etik standartların yüksek olduğu toplumlarda yalan söylemek, aldatmak, çalmak ve diğer toplumsal kuralları bozucu davranışlarda bulunmak ciddiyetle ele alınır. Çünkü güven ortamının korunması her şeyden önemlidir.