Şirketlerin büyüme ve değişim süreçlerinde çalışanlar; gidenler, kalanlar ve yeni gelenler olmak üzere üç grupta gözlemlenebilir. Yeni işe alınanlar, değişim süreçlerinde işten çıkarılanlardan olduğu kadar işte kalanlardan da farklı olacaklardır. Yeni elemanların bazıları kendilerini kısa sürede kanıtlamak için daha girişken davranırken bazıları da yeni duruma alışmakta zorlanacaklar ve beklentileriyle uyuşmayan gerçeklerle baş etmek durumunda kalacaklardır. Üst yönetim basamaklarına farklı şirketlerden transfer edilenler, yeni şirketlerinden alışık oldukları rahat çalışma koşullarını, geniş yetkileri, yüksek ücretleri ve yan ödemeleri bekleyeceklerdir.
Girişken davrananlar, bazen eski köye yeni adet getirmekle suçlanacak, değiştirmek istedikleri hemen her noktada dirençle karşılanacak ve çoğu kez yalnız bırakılacaklardır. Bu insanlar kendilerine güvendikleri ve mücadeleyi göze aldıkları takdirde bir süre sonra taraftar toplayabilir ve başarılı olabilirler.
Uyum sorunu yaşayan çalışanlar ise bir türlü kendilerini yeni şirketlerinin bir üyesi olarak göremeyecek, adeta bir gözlemci ya da dışarıdan hizmet veren danışman gibi davranacaklardır. Daha önce çalıştıkları şirketlerden övgüyle ve özlemle bahsedeceklerdir. Farklı olduklarını vurgulamak istercesine eski şirketlerinden söz ederken de biz sözcüğünü kullanacaklardır.
Bu kişilerden bazıları, eski şirketinde sahip olduğu olanakları yeni şirkette de elde etmek için adeta eylem başlatacaklardır. Diğer çalışanlar arasından taraftar toplayıp, onları haksızlığa uğradıklarına inandırıp ayaklanmaya tahrik edeceklerdir. Kendilerine göre şirkette yeni bir düzen getirecek ve eski “mahkûmları” kurtaracaklardır. Kurtarıcı istemeyen ve durumlarını kabullenen “eski” çalışanlar, bu kişiler tarafından çeşitli sıfatlarla aşağılanacak ve dışlanacaktır. Bütün bunların sonunda; şirkette gruplaşmalar, gerginlikler, anlamsız dedikodular ve çatışmacı durumlar ortaya çıkacaktır.
Şüphesiz, kadroların büyümesi sürecinde eski çalışanlar da yeni gelenlere hemen kucak açmayacaklar ve onlara çok da sıcak davranmayacaklardır. Eskilere sorduğunuzda yeniler şirkette neler yaşandığını, ne büyük zorlukların aşıldığını, sıkıntılarla nasıl baş edildiğini bilmemektedirler. Yeniler, her şeyin kolay olduğu zamana gelmişlerdir ve her şeyin kolay elde edildiğini zannetmektedirler. Hak etmedikleri kadar çok şey istemektedirler. Adeta, hazıra konan mirasyedilerdir ve bedelini ödemedikleri olanakları sonuna kadar kullanmaktadırlar. Şirketin bugün sahip olduklarının yaratılmasında emekleri olmadığı gibi o değerleri yaratanlara da saygıları yoktur. Eskilerin yeniler hakkındaki düşünceleri genellikle bu önyargılar çerçevesinde oluşur.
İş sahipleri ve üst yöneticiler, her şeyden önce yeni kadrolar oluştururken şirkette var olan kurum kültürüne ve mevcut çalışanların ortak değerlerine uyum sağlayacak insanları seçmelidirler. Sonrasında da eskiler ve yeniler arasındaki deneyim ve beklenti farklılıklarından kaynaklanan sorunları öngörmeli ve hazırlıklarını ona göre yapmalıdırlar. Yeni ve eski çalışanları bir araya getirdiklerinde de arzuladıkları kültürü açık olarak tanımlamalı ve çalışanların tümüne bu kültürün temel değerlerini açıklıkla anlatmalıdırlar. Bunu başaran liderler önemli bir rekabet gücü kazanacaklar ve şirketlerinin sürdürülebilirliği sağlayacaklardır.